Şu andaki hızlı tempolu dünyada bizim gibi, bir şeyler yapmak, en iyisini yapmak ve en iyisini aramak için sürekli acelemiz var. Bunu yaparken, bir takım taahhütler, endişeler, son tarihler, başarısızlık korkusu, excel baskısı, başarılı olma ve beklentileri yaşatma baskısı ile tüketiliyor ve liste sonsuzdur. Düşüncelerle ilgili bu sonsuz yol, genellikle beynimizin önemli bir bölümünü alır ve geri kalanı istenmeyen konuk, depresyona bırakır.
Pakistan Tıp Birliği’ne göre, Pakistan kentsel alanlarındaki depresyon, dünya genelinde yaşanan depresyon oranından çok daha yüksek.
Genel Sekreter PMA, Dr. Qaiser Cesar, geçtiğimiz günlerde bir İngiliz gazetesinin haberine göre “Karatinin yaklaşık yüzde 35.7’si akıl hastalığından etkilenirken Quetta’da yüzde 43, Lahor’da yüzde 53.4 kişiden etkilenen kişiler olduğu bildirildi.”
Depresyona maruz kalan insanlar her yerde. Hastanede yanında oturan orta yaşlı bir adam, iş yerinde sessiz meslektaşım, asla cevap vermeyen sınıftaki öğrenci, çocuklarına ya da her zaman kendisinden gülümseyen amcasına çok bağıran komşu aunit bile olabilir balkon. Depresyon, her yaş grubundan herhangi biri için avlanabilecek bir şeydir.
Çoğu zaman toplumumuz, depresyona dini çağrışımlar koyarak onu Tanrı ile bağlantısızlıktan dolayı ortaya koymaktadır. Farkına varılması, depresyonun ateş, kanser veya astım gibi bir sağlık meselesi olmasıdır. Bu hastalıkların iyileştirilmesi için doğru teşhis ve ilaç verme yöntemi gereklidir, bu da depresyonu etkiler. İnsanlar için depresyonun bir hastalık olduğunun anlaşılması ve doğru teşhis ve tedavinin yapılması önemlidir.
Ortalama olarak, küresel olarak yüzde 20’lik nüfus depresyondan etkilenirken Pakistan’da yüzde 34’lük nüfus depresyondan muzdarip.
Bu gerçekler elimizdeki ağır problemi vurguluyor. Nüfusunun yüzde 34’ünün akıl hastalığı geçirdiği bir ülke, ülkenin ekonomik, politik ve sosyal refahı üzerinde büyük bir soru işareti koyuyor.
Hiç şüphe yok ki, bıçakla sarsılan katiller gevşek durumdadır ve ülke çapında artan sayıda aile içi şiddet ve asit saldırısı olayları bildirilmektedir.
Depresyon ile ilgili problem yüzünün olmamasıdır. Gülümseyen biri, derinlerde mutsuz bir insan olabilir. Bu yüzsüz, istenmeyen konukları izlemenin tek yolu konuşmaktır.
İnsanların depresyondan geçerken karşılaştıkları gerçek engel, bu konuda konuşamamalarıdır. Bunun nedeni, zamanın yarısı insanların neler yaşadıklarını bile bilmiyor olmasıdır. Duygularını tanımamadaki yetersizlikleri onları daha da sinirli yapıyor ve onları depresyona daha da zorlamış durumda.
Depresyonla ilişkili damgalanmayı kaldırmanın ilk adımı kişinin hislerini kabul etmektir.
Ne hissediyor ve neden? İster öfkeli, sinirli, tiksindirilmiş, rahatsız olan veya yalnızca üzücü olsun her bireyin duygu adını vermesi gerekir. Ancak o zaman iyileşme gerçekleşebilir.
Duyguların farkında olmak, insanlara depresyonda yardımcı olması için şarttır, bu nedenle, yalnızca kendimiz değil, çevremizdeki herkes için stres yaratmayan bir ortam sağlamak için kişinin duygularını her adımda kabul etmeniz önemlidir.